Strazburg Eğitim Ataşeliği

19 Mayıs'ı Gençlik Konseriyle taçlandırdık...!

19 Mayıs'ı Gençlik Konseriyle taçlandırdık...!

19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla Strazburg Başkonsolosluğu'nda gerçekleşen törene üniversiteli gençlerin ilgisi yoğundu.

 

Gençlik Konseri çerçevesinde düzenlenen toplantıda, şehitlere saygı duruşu yapıldı. Ardından İstiklal Marşımız okundu. Groupe Anatolia Türk Halk Müziği (THM) Topluluğunun konser verdiği salon üniversiteli öğrenciler ve Strazburg ve çevresindeki Türk sivil toplum kuruluş temsilcileriyle dolmuştu.

Açılış konuşmasını Eğitim Ataşesi sn. Prof. Dr. Muammer NURLU yapmış, daha sonra Kürsüye Strazburg Başkonsolosu sn. Bekir Sarp ERZİ gelmiştir.

Başkonsolos sn. B. S. ERZİ Milli Mücadelenin başlangıcı olan 19 mayıs 1919 tarihi ve Milli Mücadelenin Türk Milleti açısından önemi hakkında bilgi vererek gençlerin düşüncelerine tercüman olmuştur. Konuşmasında, Atatürk ve arkadaşlarının Milli Mücadeleyi nasıl yaptıklarını öz ve yararlı bir biçimde anlatıp gençlerin öğüt vererek tamamladı.

 

Eğitim Ataşesi sn. Prof. Dr. M. NURLU salondakileri selamlayarak "Gençlik Konserine hoş geldiniz" diye başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü:

 

"Bugün, Groupe Anatolia'nın sunacağı güzel türkülerimizle sizi ağırlamak istedik. Böyle bir günde; Milli Mücadelemizin başlangıç gününde, bizi kırmayıp gelen, "19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı" sevincimize ortak olan Groupe Anatolia'ya bu nazik davranışlarından dolayı huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum: Teşekkür ederim. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz..!

"Şerefli bir milletin şanlı çocuklarıyız.

Kalplerimiz, nabzımız, vatan diyerek atar.

Ayrılmadan yürürüz, aynı yolda erkek, kız.

Ruhumuzda ateş, göğsümüzde iman var".

 

Bilindiği gibi, türküler kimisi bilinen, kimisi de bilinmeyen kişilerce söylenmiş; sözlü gelenekte oluşup gelişmiş, yüzyıllar içinde yöreden yöreye değişip zenginleşmiştir. Şiirden anlamayan Türkü anlamaz, Türkten anlamaz..! Çünkü Türkü; Türklere özgü, Türklere ait demektir.  "Türkî" sözcüğü, daha sonra Türkçe söyleyişe uydurularak "türkü" haline dönüşmüştür. Türkü yerine "şarkı, deyiş, deme, hava, ninni, ağıt veya yır" da kullanılmaktadır.

Türkiye dışındaki Türk ülkerinde ise, "türkü" sözcüğü şöyle adlandırılmış: Tatar Türkleri'nin türküye "beyit" veya "halk cırı" dediklerini; Azerbaycan Türkçesi'nde "mahnı", Başkırtların  "halk yırı", Kazakların "türki, türük, halık ani", Kırgızca'da "eldikır, türkü", Özbek Türkçesinde "türki, halk kaşiği", Türkmence'de "halk aydımı", Uygur Türkçesinde ise "nahşa, koça nahşisi" olarak adlandırıldığını burada hatırlatmış olalım.

Genellikle bağlama eşliğinde söylenen türkülerde aşk, ayrılık, gurbet, talihe küsme, ölüm, kahramanlık, fetih, seferberlik, doğal âfetler, oymak kavgaları, eşkıya baskınları, göç... gibi duygular anlatılır. Başka bir deyişle, Türkün değişik olay ve olgular karşısındaki tavrı söz ve ezgiyle buluşturulup sunulur.

Duygularını sevgiliye iletebilmek için çabalayan ve içinde bulunduğu durumu anlatmada zorlanan şu dizeler dünyanın hiçbir dilinde bu kadar güzel ifade edilemez:

"Yâr deyince kalem elden düşüyor.

Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor.

Lambada titreyen alev üşüyor.

Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban."

 

Başka bir türküde sevgili, öyle yüceltiliyor, öyle yüceltiliyor ki, bu aşka melekler bile gıpta eder:

"Ben ağlarsam ağlayıp gülersem gülen,

Bütün dertlerimi anlayıp gönlümü bilen,

              Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen,

             Gönlüm hep seni arıyor: Neredesin sen?

 

 Gurbet, çaresizlik ve hiçbir şey yapamamanın verdiği sıkıntı sevgilinin dudaklarından şöyle dökülüvermiş:

"Aramıza girmiş dağlar denizler...

Gelemem diyorum; sen, gel diyorsun.

Kar yağmış yollara, örtülmüş izler.

Bulamam diyorum; sen, gel diyorsun."

 

 

Sabrı beklemekten tükenmiş; belki de başlık parası kazanmak amacıyla memleketinden çok uzaklara çalışmaya gitmiş olan sevgiliye duyulan özlem ve sevgi o kadar dokunaklı ifade edilmiş ki, bu kızcağızın tek derdinin sevgilisinin gelmesi olduğu; ayrılığın canına tâk ettiği; uyuyup uyanıp onu sayıkladığı bu türküde bütün çıplaklığıyla ortaya konmuş

"Sarardım ben sarardım.

 Senin için sarardım.

Baş yastıkta, göz yolda,

Her geçenden sorardım"

 

Yine başka bir ayrılık türküsü. Eskinin en önemli haberleşme aracı olan sevgiliden mektup; yani, "gam yükü" gelmiş. Bu mektup acıları hafifletmemiş; tam tersine, sevgiliye duyulan özlemi katlayarak çekilmez hale getirmiştir. Sevgili serzenişte bulunur:

"Gine gam yükünün kervanı geldi;

Çekemem bu derdi (de yavrum) bölek seninle.

Eremem Lokman'a çaresiz kaldım

Çekemem bu derdi (de yavrum) bölek seninle"


Aşığın gözü o kadar karamış ki aklını yitirmiş sanki... Sevgiliye kavuşabilmek için ölüme bile yalvarıyor:

"Aman ölüm, zalim ölüm üç gün ara ver

Al başımdan bu sevdayı götür yâre ver"

 

Elbette doğal olay ve felaketler de unutulmamış çekilen çileler anlatılıp ağıtlar yakılmıştır:

"Altı şubat pazartesi tan vakti,

Deprem oldu; vatan ağladı.

Bu olay büyük bir kıyamet sanki.

Toprağın altında yatan ağladı."

 

Kahramanlık, vatan sevgisi, fetih gibi konular da dile getirilmiş;

Yiğitler kan döker bayrak solmağa

Anadolu başlar vatan olmağa

Kızılelmaya hey kızılelmaya...

 En güzel marşını vurmakta mehter

Ya Allah..! Bismillah..! Allahüekber..!


"Sevdalıyım; yangın yeri bu sinem.

Doksan yıldır çile çekmiş hep Ninem.

Pınarlardan su doldurur Emine'm.

Mavi boncuk takışına ölürüm Türkiyem."


Vatanından sökülüp atılmışlığın verdiği ıstırapla eski güzel günlere duyulan özlem de millet hayatında önemli bir yer tutar. Bir zamanlar atalarının kenarına otağ kurup atlarını suladığı Tuna Nehriyle dertleşen şair, elden çıkan vatan topraklarıyla ilgili bir sohbete tutuşup duygularını ağlayarak dile getirir:

"Budapeşte'de buluştuk.

Tuna yandı, ben ağladım (...)   

Aral dedi, Musul dedi.

Kırım, Kerkük, Anadolu nasıl, dedi.

Anlat usul, usul dedi.

Tuna yandı, ben ağladım.''


Seferberlik ilan edilmiş; eli silah tutan herkes askere alınmış. Anneler ve sevgililer kaygılı. Bu Türkülerde de, çocuk yaşta vatan savunmasına giden askerlere yakılan ağıtlarla yavukluların ruh halleri yansıtılmış:

"Hey onbeli onbeşli          

Tokat yolları taşlı         

Onbeşliler geliyor    

Kızların gözü yaşlı"

 

Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalamak isteyen devletler her cepheden saldırıyor. Balkan savaşlarını kaybeden Osmanlı Çanakkale, Mısır, Suriye, Hicaz, Trakya, Kafkasya ve Yemen'de düşmana direnerek ayakta durmaya çalışıyor. On yıldır cepheden cepheye koşan millet artık dayanma gücünü yitirmiş, perişan bir haldedir. Ama yine de herkes vatan savunması için cepheye gitmek istiyor. Vatan savunması için toplanıp cepheye gitmek için sırasını bekleyen askerlerin içinde bulundukları yokluk ve yoksulluklara işte bu türkü de de görüldüğü gibi nice ağıtlar yakılmış:  

"Kışlanın önünde redif sesi var

Bakın çantasında acep nesi var?

Bir çift kundurayla bir de fesi var

Ah o Yemen'dir, gülü çemendir

Giden gelmiyor, acep nedendir?"

 

Bazı türkülerde ise sevgiden, sevgiliden yana talihi gülmeyenlerin şikayetleri dillendirilmiş:

"Kara bahtım, kem talihim; taşa bassam iz olur

Ağustos'ta suya girsem balta kesmez buz olur."

 

Oymak kavgaları, eşkıya baskınları, göç ve ayrılık konularını işleyen türkülerimizde vardır. Ancak konuşmamı fazla uzatmak istemiyorum.

Bu örneklerde de görüldüğü gibi, insanların yaşadığı her çeşit olayı, bu olayların toplum içindeki yankılarını, kahramanlıkları ve tarihî olguları işleyen türküler birer kültür hazinesidir. İşlediği konularla toplumu derinden etkileyen, ezgisi dokunaklı ve sanat gücü yüksek olan bu türküler kuşaktan kuşağa aktarılarak milletin hayatına sinmiştir. Türkçemizin yaşayıp gelişmesinde çok önemli bir yer tutar. İşte bu "türküler Türkü söyler türküler...  Türkçe söyler türküler...

"Ah bu türküler köy türküleri; ne düzeni belli, ne de yazanı.

Cennet misali sevişen, cehennemler gibi dövüşen,

Bir çocuk gibi gülüp mağaralar gibi inleyen...

Nasıl unutur nasıl, nasıl?

Ömründe bir kez olsun halk türküsü dinleyen..!"

 

Hepinizin 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını gönülden kutluyorum. Milli Mücadelenin önderi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, silah arkadaşlarını ve binlerce isimsiz şehidi rahmet ve saygıyla anıyorum. İyi eğlenceler diliyorum. Türkçeyle kalın, hoşça kalın..."

Konuşmaların ardından Strazburg'da bir Türk Halk Müziği Topluluğu olarak varlığını sürdüren Aytekin BABAYİĞİT'in saz ve söz arkadaşlarının kurduğu Groupe Anatolia, Türk Müziğinden çaldığı parçalarla insanımızın duygu sağanağına kaptırarak çok uzaklara götürdü. Anavatandan kilometrelerce uzakta, bazen neşelendik bazen de duygulandık. Önce Türk Sanat Müziğinden seçkin örnekler sunan topluluk Türk Halk Müziğinin tanınmış parçalarından da tadımlık türkülerle âdeta bir duygu denizine sürükledi dinleyenleri. THM topluluğunun son parçası ise "Türkiyem" idi.  Vatandaşlarımızın da eşlik ettiği türküyle duygular sel olup aktı; nemlenen gözlerdeki buruk sevinç ve coşku görülmeye değerdi...

Başkonsolosluğumuzun açık büfe ikramları sohbet eşliğinde daha da lezzetliydi sanki. Gönülleri bir olan ve birlikteliklerini güçlü bir şekilde ortaya koymak için için ta uzaklardan gelerek bu bayram coşkusunu bizimle yaşayan vatandaşlarımıza binlerce teşekkür ediyoruz. Sağ olun, var olun..!

 

 

@tcmeb @mebabdigm @egitimdiplomasisi

@tcbestepe @tmaarifvakfi @emrullahislerankara @gazi_universitesi @projepiktes @yeeorgtr @yyegm_meb

 

 

 


21-05-202421-05-202421-05-202421-05-202421-05-2024

3 rue Toreau 67000 Strasbourg / France - (0033) 3 88 61 35 69

MEB © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.